Cemal HANİLÇİ

SON BAHAR YAŞA/NI/(R))KEN

Cemal HANİLÇİ

Son Baharın son günlerini yaşarken yazdan artan son günlerini balkonunuzdan 
yudumladığınız sıcak bir demli çay ile gökyüzünün hafif hafif bulutlardan oluşan ve gün batımına yaklaşan saatlerinde içinize bir ürperti düşer.
        Geride bırakmışlıklarınız ile ilkbaharın bitirdiklerine yazın erittiklerine bakarsınız.
        Gözünüzün gördükleri ile gönlünüzün gördükleri arasında sıkışır kalırsınız, yüreğinize bir hüzün tabakası bırakır, yazın sıcaklığında kavrulan bedeniniz ile son baharın soğukluğu arasında kalırsınız, yudumladığınız demli şekersiz çayın kekremsi tadını damağınızda hissederken yüzünüze yansıyan burukluğu sigaranızda aldığınız derin nefes ile yoğurursunuz.
        Rüzgârın teninize çarpan kırbaç gibi soğukluğunu parkanızın yakalarını bir araya getirerek üşüyen bedeninizi korumaya çalışırken gelir aklınıza ananınız çiçekli eteğine başınızı koyup ruhunuzu okşayan sıcaklığı.
        Birkaç damla gözyaşı süzülürken gözlerinizin hapsettiği göz kapaklarından sızmaya çalışan nemini hissedersiniz yanaklarınızdan.
        Hangi kitaba dokunsam hüznün buram buram kokan sayfalarına dokunuyor yüreğimin derinliği, hangi güle dokunsam,  her dikeninden ayrı bir kan akıyor aşk kokan yapraklarından, bir çocuk mutluluğu ile sarıldığım bütün kucakların bedenimi saran buz tutan tarafıyla karşılaşıyor yalnızlığım.
        Hangi bedene dokunsam yanıyor içimdeki çöle savrulmuş gazellerim ve ben bütün gücümle tutunmaya çalışıyorum anamın çiçekli eteğine.
        Çay soğudu, sigara tükendi, müezzinler minarelere usulca tırmandı, aydınlığın yerine bıraktığı karanlık usul usul kaplamaya başladığı gökyüzü son çırpınışları ile yuvasına yetişmeye çalışan kuşların çırpınışlarına kendini bıraktı.
        Mahallenin çocukları içeri alınmaya başladı annelerinin çığlıkları ile birlikte ahşap kapılar teker teker kapanmaya başladı.
        Ve akşamın gebe kaldığı gecenin kalan saatlerine sokağı bir yalnızlık kapladı. Kaldırım taşlarındaki sesler ile birlikte heybetli bir yalnızlık çöktü sokağa ve yüreğime.
        İçeriden gelen müziğin sesi karıştı gökyüzündeki kuşların sesine ve ben düştüm gecenin demine mısra mısra.
        Bir Zeki Müren sesi geldi akşamın yalnızlığına kendini bırakan kulaklarıma, "Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir. Gözlerin hayat verir aşkın ise eceldir."
        Ve bir hüzün çöktü yüreğimin demir atan yalnızlına, hangi gözle bakarsanız bakın bendeki beni göremez gözleriniz, benim gözlerimle bakmadığınız sürece.
        Hangi sanatçı çizebilir berim mutluluğumdaki yalnızlığımı, hangi şiirlerin mısralarına sığdırabilirsiniz yüreğimin yangınını ve hangi türküye yakabilirsiniz gözlerimdeki uçsuz bucaksız sevdanın kuyusunda harmanlanmış Yusuf’un yüreğini.
        Ne Ferhat’tır dağları deldiği için sevdanın zirvesine kurulan ne de Mecnun’dur çöllere sevdasının sofrasını açan.
        Ben, anamdan üryan doğduğum gibi gizlendim bütün sevdaların mahzenlerine.
        Ey; kuruyan dudaklara su dağıtan saki;
        Şu, sevdadan kuruyan yüreğimin susuzluğunu giderecek bir tas suyun var mı ?
        Ve sen, Ey yapraklarına en güzel rengini vererek açan çiçeklerin efendisi, sen verebilir misin ? kapkara olmuş, hüznün mateminde boğulan sevdaya kıp kızıl rengini.
        Ve Sen, Kızgın dalgaların efendisi, sen verebilir misin? Coşkuyla çağlayan  çığlıklarıma bir yön….
        Yoksa sen mi? Ey maviye bürünmüş halinle Gökyüzünde sevdalara ulaklık yapan karanlık, sen çıkartabilir misin aydınlığa…..
        Bırakın her şey yerli yerinde dursun.
 Rüzgâr mırıldanıyor şimdi benim eski şarkılarımı, Ey çift yataklarda tek kişilik uyuyan yüreğim, 
beni kollarınla sar, bırakma beni haşmetiyle kirlenmiş dünyanın tek kişilik yüreklerine.
Ey beni mısralarımla yorumlayan dudaklar, Ruhumun derinliğine inmediğin sürece göreceğin 
tek şey alfabenin harfleridir.
Ne yüreğime söz geçirebildim hüznün burukluğundan uzak durabilsin diye ne de dudaklarımı 
alıştırabildim sevdanın mutluluk yağmurlarında ıslansın diye.
        Ve ben; 
        Serseri bir yürek taşıdım, yaşlanmış yüreğimin her saatinde ve ben bütün kurşunları bembeyaz gömleğimden sıyrılırken siper ettim göğsümü.
        Ey yüreğim;
        Affet beni, en çok da seni yordum bu hayatta.
        Hiçbir hamalın sırtına sığmayan acıları yükledim sana, kimsenin taşıyamayacağı yükleri vurdum sırtına ve ben bütün acılarımı seninle yoğurup da öylece yordum.
        Ey yüreğim;
        Affet beni, en çok da seni yordum bu hayatta.

Yazarın Diğer Yazıları