Cemal HANİLÇİ

Eylül'dü..!

Cemal HANİLÇİ

Aslında Eylül’ün bir suçu yoktu, Eylül kelimesi Süryanicede “üzüm, üzüm ayı” anlamına gelen “aylül” kelimesinden gelmektedir. Çoğu kişi için hüzün ifade eder bu ay.
    Hani Eylül’ler hazan ve hüzün mevsimidir ya, şairlerin ve yazarların adına şiirler yazdığı türküler adadığı romanlara ve filmlere konu olduğu aydır Eylül.
Bir Eylül sabahıydı diye başlarız dizelerimize, sözlerimize, şiirlerimize, yapraklar yeni yeni sararmaya başlamış sıcak havalar yerini serin ve ılıman havalara bırakmaya başlamıştı.
    Bir Eylül sabahıydı, dili geçmiş zamanların şiirlere çığırtkanlık yaptığı zamandı. 
    Kelimelerin çırılçıplak kaldığı, maziden kalan kırıntıların izlerinin silindiği zamandı Eylül, bir Eylül sabahıydı, dalından kopan aşkların yapraklara karışıp hazana ve hüzne bulaştığı zaman.
    Her şey bir Eylül sabahı başladı deriz ve biz yine de bildiğimiz bir Eylül’ü yaşarız realiteye bulaşan tarafıyla.
    Herkesin mutlaka arşivinde vardır, gözyaşlarına bulanmış mazideki kırıntıların içine düştüğü hüznün bulantıları.
    Aslında sıradan bir aydı Eylül, niye hüzne buladık ki, niye bütün silinmiş aşklara kurban ettik, niye her gözyaşına bulanmış aşkların suçlusu olarak Eylül’e suçladık.
    Niye bütün ihtilallara bulanmış aşkları Eylül darağacına asarız.
    Aslında hüzünlere bulaşsa da Eylül’ler, bitti dediğimiz yerde başlar maviye çalan tarafıyla aşklar, her bitişin başlangıcıdır bir Eylül sabahı.
    Hepimizin bir tarafı Eylül’e bulaşır aslında, kimi zaman bir kartpostal resmine tutunur gibi tutunuruz maziden kalan eski bir resme, kimi zaman eylül sabahında kuytu bir sahil kenarında kemanının tellerine düşen hüzün taneleri gibi düşer mazimize.
    Mevsimler gelip geçerken takılırız Eylül’ün mazisine, kimi zaman hiç sevmezken bu zamanı sırf onu hatırlattığı için severiz, kimi zaman sırf ona bulanmak için bulanırız Eylül’ün hüznüne.
    Hani şair diyor ya, “ellerin üşüyecek Eylül’de, biliyorum ısınmak için geleceksin” niye üşür Eylül’de ellerimiz, niye daha soğumaya yeni başlamış bir mevsimin havası ellerimizi üşütür.
    Ve yine bir şairin dizeleri ile hafızalarımıza düşer hüznün maviye bulaşmış tarafıyla ve usulce dilimize dolanır şiirin dizeleri “İşte Eylül, dünyanın bütün acıları birikmiş gibi bir kalpte özlenen bir sevgili gibi geliyor, bürünüp sabah sisine. Ve hazırlıyorum kendimi öpüşlerine.”    
    Eylül’ü neden sevdiğimizi tam da bir türlü ifade edemeyiz aslında, kimi zaman neşe koksa da aslında her Eylül hüzne bulaşmış bir aşkın hem kutsallığını taşır üstünde hem de yıkık dökük bir aşkın gömleğini.
    Ve ben bir Eylül sabahı doğdum anemin sol tarafından sarkan yemenisine sarılarak ve ben işte o zaman bu zaman severim her Eylül’ün sabahını da akşamını da.
    Ve annem beni bir Eylül sabahında doğurmuş, yaprakların toprağa düşmeye başladığı tan ağarırken çıkarttığı seslerin eşliğinde.
    Ve ben annemin nasır kokan toprak kokan ellerinden tutundum hayatın bütün zorluklarına.
    Ve her şey bir Eylül sabahı başlaşmıştı……….


 

Yazarın Diğer Yazıları