Hayat Damarlarımızdan Biri Olan Sanat Yok Olmak Üzere - Veysel Fırat

Hayat Damarlarımızdan Biri Olan Sanat Yok Olmak Üzere


Mustafa Kemal ne kadar güzel demiş, ‘’Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.’’ diye. Bu vecizenin ağırlığını sanatın ve sanatçının azlığını çektiğimiz bu günlerde toplum olarak hissettiğimizi düşünüyorum. İnsanlığın olmazsa olmazı olan inşaat alanında duvarcı, demirci kalıpçı, sıvacı, elektrikçi, tesisatçı doğramacı, boyacı ve daha onlarca sayacağımız meslek alanlarında yeterli ve kalifiyeli ustaları bulmakta çok sıkıntı yaşanıyor. Arabasını tamire götüren bir kişi elektrikçisinin, kaportacının, lastikçinin, döşemecinin, mekanikçinin ve motor ustasının önünde günlerce sıra beklemek zorunda kaldığı gibi müşteri memnuniyetiyle de ayrılamıyor. Ne yeterince usta var ne de bulunan ustanın işinden memnuniyet var. Ustalar iş yetiştiremiyorlar, o kadar yoğunlar ki gece yarılarına kadar çalışmak zorunda kalıyorlar. Hem iş yoğunluğu var hem de kalifiye eleman yoktur. Eğitim sistemimiz mesleki eğitim konusunda adım atmazsa ustaların dükkânlarındaki kuyruklar hiç bitmeyeceği gibi zaman gelecek usta bile bulamayacağız. 
    Ülkemizde ‘’Mesleki Eğitim’’ alarm veriyor.  Müteahhitler inşaat kalemlerinde usta bulamazken ustalar da yanlarında çalıştıracak amele bulamıyor. Bu durum yıllardır devam ediyor. Geçmişin birikimi bu eksikliği şimdiye kadar hissettirmiyordu ancak artık son raddeye geldi ve müdahale edilmezse yakın gelecekte radikal kararlar almak zorunda kalabiliriz. Ülkemizde eğitim 12 yıl ve zorunlu olduğu için ustalar çırak bulup yetiştiremiyorlar. Her usta hem çıraklık hem de ustalık yapıyor. Az sayıda bulunan çırakların bir kısmı Ülkemizde sığınmacı durumunda olan Suriye, Afgan Irak gibi ülke vatandaşlarından oluşmaktadır. Bir kısım çıraklar da okul hayatını yürütemeyen, okuldan kaçan, IQ’sü düşük olan öğrencilerimizden oluştuğunda işi öğrenemiyorlar. Öğrendikleriyle de standarda uygun bir iş çıkartamadıklarından yaptıkları iş kaliteden ve estetikten uzak oluyor. Mevcut ustalarımız emekli olsa işi bıraksalar, az sayıda yetişmiş ustalarla elzem işlerimizi yapamaz olacağız. Üstelik yetişen bu ustaların büyük çoğunluğu sığınmacı ustalar. Sığınmacıların ülkelerine döndükleri zaman, ülkemizde doğacak olan meslek açığını ve sonucu hüsran olacaktır.
    Öncelikle 12 yıl zorunlu eğitim 8 yıla düşürülmeli düşürülmeyecekse de akademik liselerin kontenjanı çağ nüfusunun yüzde 30 ile sınırlandırılıp yüzde 70’i de meslek liselerine yönlendirilmelidir. Meslek liselerinde sadece sanayi ve teknoloji bölümleri değil berber, terzi fotoğrafçı, sıvacı, duvar ustası, kalıpçı, demirci, duvar kâğıdı, alçı işleri, elektrikçi, boyacı, esnaf, oto tamiratının türevleri ve yüzlerce sayacağımız meslek alanları öğretilecek şekilde yol bulunmalıdır. Bu meslek alanlarında okuyan öğrencilerimiz ilgili mesleğin ustalarının yanında okuldan daha fazla zaman geçirmeli ve maddi olarak da desteklenmelidir. Okul süresi bittiğinde öğrencimiz hem diplomasını almalı hem de meslek sahibi olup iş yerini açabilmelidir. Böylece hem meslekler geleceğe taşınacak hem işsizlik azalacak hem toplumun iş kalitesi artacak hem de insanımız iş memnuniyetine ulaşacaktır. 
    Sanat denildiği zaman aklımıza resim, müzik ve heykel geliyor. Çünkü sanat bize resim, müzik ve heykelcilik üzerinden öğretildi. Heykelleri, resimleri, şarkı ve şiirleri sevmeye çalıştık, heykeltıraşlara, ressamlara, şair ve müzisyenlere saygı duyma yarışında olduk, onların hayatını öğrendik. Oysaki bir inşaat demircisi-kalıpçısı, taş ya da tuğla duvar ustası, sıvacı, araba kaportacısının yaptıkları iş sanatların efendisi değildir de nedir? Oto elektrikçi, lastikçi, ticaret erbabı, berber, ayakkabı boyacısı ve tamircisinin icra ettikleri iş saygıyı en üst mertebeden hak etmiyor mu?  Terzi, camcı, tornacı, demir – doğramacı ve saymakla bitiremeyeceğim o kadar çok mesleği icra edenler saygıyı en çok hak eden kişiler değil midir? Çok iddialı bir cümle söyleyeceğim bu meslekleri icra eden sanatçılarımız olmasa ressam, heykeltıraş ve müzisyenler akla bile gelmez.
    Ebeveynler çocuklarından doktor, hâkim, öğretmen, polis, avukat ve benzeri mesleklere sahip olmalarını bekleyerek büyük hata yapıyorlar. Hem maddi gelirleri hem de mutlulukları açısından onların sevdiği ve ilgi duydukları alanlara yönlenmelerini sağlamalıdırlar. Hayatın küçük bir kısmının memurluk olduğunu ama toplumun büyük bir kısmının mesleklerden oluştuğunu öğretmelidir. Çocuktaki cevheri keşfederek o alana yönlendirmek ebeveynlerin en önemli görevi olmalıdır. Eğitim kurumları da bu alan da hem velilere hem de öğrencilere üst perdeden rehberlik etmelidir. Ülkeler sanatçıların ellerinde yükselir. O sanatçılar ki yüzlerce mesleği icra eden USTALARIMIZDIR.
                                    Veysel FIRAT
 

YAZIYI PAYLAŞ!

Yorumlar / 1

  • Sanat eğitimcisi | 02 Şubat 2022 09:47

    Mesleki eğitimin yetersizliği, hayatımızda ki önemi ile ilgili güzel bir yazı olmuş. Fakat bir taraftan ülkemizde ki sanat eğitimininde nasıl eksik verildiğini gördüğüm için çok üzüldüm. Çünkü sanat eğitimi alan birey sanat ve zaanat ayrımını yapabilir. Yazıda bahsi geçen kıymetli meslekleri yapan kişilere zanaatkar denir. Ve bu alanda ustalaşan kişiler zanaatçıdır ve gerçekten hayatımızda ki yerleri çok önemlidir. Resim, heykel, müzik, mimari gibi alanlarda sanat eserleri üreten kişiler ise sanatçıdır. Ülkemizin her anlamda eğitim fakiri olduğunu görmek üzücü