Mir Murat Demir

İNSANA İNANMAK, İNSANI SEVMEK!

Mir Murat Demir

Irkçılık ki dönem dönem gündeme çekilir, gündeme sürülür. Beklenen, istediğimiz ise insan olup, insan kalmak, insan gibi yaşamak. İnsanın rengi, yaşadığı coğrafya ve tabii olduğu iklim şartları ise kişilik özelliklerine ne kadar etkili etken olabilir ki? Neden genellemelerle, çoğaltılmış yapısal özellikleri bir bireyin kişisel özelliklerini karıştırırız ki, iyi ya da kötü olmak, merhametli ya da merhametsiz olmak, üretken ya da tembel olmak, sevgi dolu olmak ya da itici olmak gibi. Tanımlanmış renkler ya da yaşanan coğrafyaya bağıntılı ırk tanımını tamamıyla reddediyorum. İşin aslı sadece ırk da değil kişi, kişilerin yaşadığı ülke, şehir, ilçe, kasaba, belde, köy ile ilişkilendirilip, öyleyse cömerttirler, öyleyse bonkördürler, öyleyse misafirperverdirler, öyleyse kibardırlar gibi yakıştırmalar çokça hatalı kararımızın önyargısı sebepli değil mi? 
Irk gibi cinsiyet de yanılgılarımızın başlangıcın da, millet, etnik kimlik, zenginlik, fakirlik, kariyer, yaş, yaşanmışlıklar, unvan, rütbe vs hep yanılma, yanılabilme sebeplerimizden. Çok önemli bir ek daha yapayım tanımlama serime, yazdığım ya da düşünüp ek yapacağınız durum tanımının yanına mutlak süreç ekini de koymak durumundayız. İnsan yaşam süresinin bir bölümün de çok adil olmakla birlikte, haddini aşması, etik dışı hal ve hareketler içinde olması da mümkün. Aklımızı kullanmamız gerektiği gibi aktif ve süreçle eşdeğer şekilde irdelemelere devam zorunluluğumuz var. İnsan bu, yaşadıkları ile orantılı pozitif eğilimler içinde olabileceği gibi negatif saplantılara da kaptırabilir kendisini. Erkek, kadın, güzel çirkin, genç ya da yaş almış, kuzey yarım küre insanlarından ya da güney yarım küre insanlarından olması, şu veya bu ülkeden olması, siyah, beyaz, sarı ırk diye tanımladığımız coğrafik, iklimsel etkileri taşıyor olması neyi ne kadar değiştirir ki? 
İnsanı sevmek, insana inanmak, yaratılışında sahip olduğu insani özelliklere inanarak, görüp, izleyip, irdeleyip, analiz ederek düşünme zorunluluğundayız. İsminin önünde ki çokça unvan belirtileri, neyi, neleri kesinleştirebilir ki, süreçle alakalı devamlılığı nasıl mümkün kılabilir ki? Biyolojik olarak aynı anne ve babadan aynı olanaklara tabii halde var olup yaşamış kardeşler de dahi ne çok farklılık ve tezatlıkları görüp yaşamıyor muyuz?
Erkek olanın canice, gaddarca, haince, ikiyüzlü hareketlerini gördüm, gördük, kadının da. Yaşlı ya da genç, Fransız ya da İspanyol, Gana lı ya da Avustralya lı, Çorumlu ya da Edirneli, zengin ya da yoksul, okumuş ya da okumamış. 
Peki, asırlar boyu hiç bitmeyecek bu kısır tanımlama ve önyargı hallerimiz, bu tartışmalarımız biter mi? Sanmam, sanmama sebebim biz insan olarak gözlemleyeme, irdeleyememe halinde ve en önemlisi düşünememe halindeyiz.
Mir Murat Demir

Yazarın Diğer Yazıları