Cemal HANİLÇİ

Yitip giden umutlar

Cemal HANİLÇİ

Yağmurlu bir bahar sabahının ilk saatlerinde camını tırmalayan yağmur tanelerinin sesleri ile uyanmaya çalıştı, uykulu mahmurlu gözlerle, geceden kalma hüznü ile yorgun bedenine çöken ağırlığın yorgunluğunu taşıyan ruhu dağınık saçlarını gözlerine düşten perçemlerini bile savurmaya yetmeyen takatsiz mecalsiz bir uyanışla gözlerini açtı
    Hayata dair yaşanmışlıkları ve yaşanamamışlıklarını gece sabaha kadar beyninin en ücra köşelerinde dolaştırıp çıkmaz sokaklarda gezdirdi.
    Ailesinden kalma derme çatma bir evin yatak odasında dağınık elbiselerin içerisinde kendisini bulmaya çalışırken gecenin derinliği ve sessizliği hafızalarındaki bıraktığı izleri silmeye yetmemişti.
    Yatağından usulca doğrulmaya çalışırken dağınık yatak odasındaki eşyalara çarpa çarpa kalkıp mutfağa gitti ve bir kahve koymaya başladı, gece neler olmuştu neler yaşanmıştı yeni yeni aklına gelmeye başladı sanki, bir var oluşun bir yok oluşta nasıl tedirginlik yaşadığını kendi kendine düşünmeye başladı.
    Birkaç gün evveline kadar böylemiydi, hayat dolu, sabahları kalkarken huzurlu mutlu gülen bir sıcak tebessümle güne başlar, işine giderdi. Oysa ne olduysa o gece olmuştu. Kahve fincanına dokunurken içi burkuldu vücudunun titrediğini gözlerinin dolduğunu gözyaşlarının akmaması için hızlıca kahve kutusundan bir kaşık kahveyi cezveye boca etti ve kaynamasını bekledi.
    Kahvesinden bir yudum alarak gece yarısına kadar sessizce oturduğu balkona gitti, güneşin hala balkonuna değmediği soğuk olmayan ama insanı otururken ürperten havanın kollarına bırakarak oturduğu yere bıraktı kendini.
    Nasılda inanmıştı, nasılda aldanmıştı, çocukluğunu geçirdiği birlikte büyüdüğü, aynı mahallede aynı sokak da büyüdüğü, birlikte sokak aralarında oynarken düşüp ayağını incitince gelip ayağını ovan arkadaşının başı sıkıştığında yanına koştuğu, ağlamak istediğinde omzunda ağladığı hemen hemen her zamanını birlikte geçirdiği arkadaşının böyle bir şey yapacağını hala düşünemiyor hala aklı almıyordu.
    Kahvesinden bir yudum alacaktı ki vazgeç ti fincanı usulca tabağına bıraktı, uzanarak sigarasından bir sigara çıkartıp yakıp dumanını ciğerlerinin en derin mahzenlerine çekerken kahvesini yudumlamaya başladı, gözlerini ufka dikerken ciğerlerindeki mahzende kurtulan sigaranın dumanlarını havaya savurdu ve günlerdir beynini kemiren sorularla neler olduğunu hatırlamaya çalıştı.
    O gün işten erken çıkmıştı, hafif bir şeyler atıştırıp sigara altı yapmak ve akşam saatini beklemek için bir cafeye ya da bir çay bahçesine uğrayıp biraz zaman geçirip akşam saatini bekleyecekti, yolun karşısına geçmek için arabaların yavaşlamasını bekledi ve hızlı adımlarla karşıya geçip yolun kenarından yürümeye başladı.
    Biraz ilerideki yolun çatalından sola ayrıldı ve o yol üzerinden devam etti yolun sağından ve solundan olan dükkanların vitrinlerine baka baka bazen de kimsenin fark etmediği küçük tebessümler ile vitrindeki seyirlikleri izliyor bazen duraksar gibi oluyor bazen de göz ucuyla bakıyordu. 
    Bir mağazanın önündeki gelinlikleri durunca yavaşladı, bir çocuğun adımları gibi çok ağır hareket ederek vitrindeki gelinlikleri gözleri parlayarak hızlıca inceledi, yüzünde bir tebessüm oluştu yanağının kızardığını hissetti, sonra oradan ayrıldı ve yoluna devam etti.
    Biraz daha yürüdükten sonra gözüne bir çay bahçesi ilişti, burada biraz zaman geçirip bir şeyler atıştırabilirdi, merdivenlerden inerek bahçenin bir köşesine geçip oturmak için arka tarafa doğru yürümeye başladığı esnada garson koşar adımlarla yanına gelip buyur ederek yer gösterdi ki tam oturacağı sırada biraz ilerideki masadaki kişinin montu dikkatini çekti.
    Garsona bişi demeden ürkek adımlarla o masaya doğru yürümeye başladı montlu adam geldiğini görmüyordu ama karşısında oturan kadınla göz göze geldi, kadın onun geldiğini görünce telaşlanarak kalkmak masadan kalkmak istedi kalkarken masaya çarptı masanın üzerindeki suyu devirdi suyu tutayım derken eli çaya çarptı çayı döktü,adam bu telaşın sebebini öğrenmek için başını çevirince kadını gördü, yüzünün bütün mimikleri değişti, kadın masaya yaklaşan kadına bişi söylemek için yeltense de kadın usulce parmağını dudağına götürerek sus işareti yaptı.
    Adam kadını görünce kalkmak için yeltense de kadının eli adamın omuzlarına baskı yapınca kalkamadan yeniden oturdu, eli ağı değildi ama sanki adamın omuzlarına büyük bir yükle baskı yapılmış gibi kımıldayamadı, kadın bir adama bir kadına baktı, gözlerindeki kırgınlık yüzünün rengi sesinin tonuna sirayet ederek konuştu.
    Bir şey açıklamanızı beklerdim ve sizi dinlerdim de ama elin onun elinin üstündeydi ya bütün açıklamalar bunun içinde onun için susun bir şey demeyin dedi ikisine birden.
Kadına sadece şunu dedi : ben seni kendi ailemden yakın tuttum kendime, şimdi bu masa da ikinizi birden bu şekilde gördüm ya, mutluluklar dilerim demeyeceğim çünkü benim bütün yaşam kaynağımı elimden aldınız, güvenimi, sadakatimi, sevincimi hayata dair ne varsa burada bırakıyorum dedi ve dönüp çay bahçesinden ayrılmaya başladı.
Çay bahçesinden çıkarken gözleri bulanmış, sesi kısılmış bütün umutları kırılmıştı, arkasında uğuldayan sesleri duymuyordu arkasından gelen uğultulara cevap vermeden dönüp bakmadan titrek ayaklarını çeke çeke oradan ayrılmıştı.
Kahvesinden bir yudum daha alırken gözlerinden akan yaşlar sigaranın külüne bulaştı. 
Sigarasını bitirirken kahvesi de bitmişti, ayağa kalktı fincanı mutfağın tezgâhına bırakıp dağınık yatak odasına geçti kendini yatağın üzerine öylece bırakıp başını yastığa gömdü ve hıçkırıklara boğuldu……
Yeni bir yazıda buluşmak dileklerimle….

Yazarın Diğer Yazıları