Cemal HANİLÇİ

Hüznün Önsözleri

Cemal HANİLÇİ

Merhaba sevgili okurlarım;
Bu günkü yazımızda ne işleriz bilmiyorum lakin, bazen insanların bizleri anlamadığı düşüncesine kapılırız kimsenin bizleri anlamadığını düşünürüz, sadece konuştuğumuz kadar sanıyorlar bizi, oysa bilmezler ki konuştuğumuz kadar da suskunluğumuz vardır.
İnsanın insana söylediği yalan kadardır yalnızlık hissi, hiç saymadan yediğimiz ihanetlerin çetelesini tutmamışızdır halbu ki.
Ne kadar çirkinlik varsa yaşamışızdır amma kimseye eğilmemiştir yüreğimiz. 
Bütün ihanetleri bağımsız büyütürüz içimizde, umudumuzu söndürdüm dese de yangınların içerisindeki yüreğimiz, yüreğimizle besleyip yaktığımız ateş ne kadar yolunu kaybetmiş sevdalar varsa hepsine ışık olmuştur.
  Bir sürü kirlinmiş aşklara rağmen vurulsak da, yıkılsak da yakılsak da insan olduğumuz sürece çağırırız sevdanın yangınlarını, rüzgarda savrulan küllerini.
Evet sevgili okurlarım;
Bazen kendimizi bile inandıramazken tükenmiş insanlığa, içimizde büyüttüğümüz tek başına yürüdüğümüz ne kadar yol varsa yürümüşüzdür sevdaların kaldırım taşlarında.
Acılarımızı saklayarak, yaralarımızı gizleyerek, kabuk bağlayan bütün acıların üstünü örterek gecenin gizemli saatlerinde şiirlerin mısralarına gizleriz. 
    Geceleri tek başımıza büyüttüğümüz bütün yorgun aşkların içerisindeki acıları, hüznün en can alıcı sözleriyle saklarız, hangi sokağın hangi kaldırım taşlarıyla büyüttüğümüz sevdalarımızı, ancak çıkmaz sokaklarda en bilinmez saatlerde açmışızdır kendi kendimize.
    Halbuki, çocukken ne umutlarla büyüdük, ne umutlarla büyüttük içimizde sevdaya dair olan bütün çıkmazları.    
    Şimdi, gecenin bir yarısında bütün umutlarımızı demli birer çay eşliğinde hüzünle yoğurarak büyüttük yalnızlığımızı, kaç köşe başında kaz kere yalnız döndük bilinmezlik ekseninde, kırık bir kalem ucuyla yazdık sevdaya olan kör kütük sarhoşluğumuzu.
    Hangimiz yalnızlığımızı bir başkasıyla paylaştık, hangimiz içimizdeki eksik kalmış sevdayı tamamlayabildik, hangimiz sessizliğimizi, kimsesizliğimizi ve kırıklığımızı bağıra bağıra söyleyebildik.
    Bütün deliliğimizi, bütün asiliğimizi kırık sazlar eşliğinde acıyla yazılan türkülere sığdırmadık mı? Şiirlerin içerisinde yalnızlığa dem vuran mısralarla avutmadık mı kendimizi, kimimiz çift kişilik yataklarda tek başımıza sabahlara ağıtlar yakmadık mı?
    Hangimiz aşk meclislerine girdiyse yüreğinin birini bin eylemedi, hangimiz yüreğinde bir olan hüznünü kırka bölüp kırkla çarpmadı.
    Hangimiz sevmediğimiz dizilerin içerisindeki başrol oyuncuların içinde yaşamadı, hangimiz renkli dizilerin çıkmazlarını siyah beyaz olduğunu öğrenmedi, kimimiz bir oyuncunun gözlerine buldu k kendimizi, kimimiz bir maceranın sonunda hayal ettik kedimizi.
    Oysa ne umutlarla büyütmüştük çocukluğumuzu, pembe panjurlu evler kurduk yüreğimizde, çiçekli perdeler astık yatak odamıza, küçük abajurlar koyduk başımızın yanına.
    Hep  beklemedik mi sevdanın, aşkın deli dolu vaktini, sonra bırakmadık mı kendimizi Cahit Sıtkı tanacı’nın şiirlerinin kollarına;
“Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam. 
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalp ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun; 
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce. 
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana. 
Katıp tozu dumana, 
Var git, 
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan; 
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.”
    İşte böyle değimli? Bütün vakitlerin sonu….
    Kalın Sağlıcakla……
 

Yazarın Diğer Yazıları