Depremle yerle bir olmuş bir şehirde, enkazın altından hâlâ sesler gelirken; bazıları çıkıp “koşulsuz destek” açıklamaları yapabiliyor.
Ne tuhaf…
Ne soran var, ne sorgulayan.
Sadece alkış, sadece savunma, sadece vitrin.
MAGİNDER ve Başkanı Salih Karademir’in Merkez Çarşı’ya yönelik tavrı tam olarak budur: Sorgusuz sualsiz destek.
Peki kime?
Neye?
Hangi şartla?
Bu şehir depremden sonra sadece binalarını değil, güven duygusunu da kaybetti. Bugün Malatya halkının en az ihtiyaç duyduğu şey; “iyi niyet” masallarıdır. Halk netlik ister. Hesap ister. Cesaret ister.
Ama görünen o ki bazı STK’lar bu kavramları çoktan rafa kaldırmış durumda.
Salih Karademir, neredeyse her gün basın yoluyla karşımıza çıkıyor. Her konuda fikri var, her süreçte pozisyonu var.
Ama nedense tek bir konuda net değil: Kendi niyeti.
“Hiçbir yere aday değilim” cümlesi bu kadar sık kuruluyorsa, ortada zaten bir problem vardır.
Çünkü gerçekten aday olmayan biri, bunu bu kadar ispat etme ihtiyacı duymaz.
Kulisler konuşuyor.
TSO diyen var.
Milletvekilliği diyen var.
Ama Karademir cephesinden hâlâ berrak bir açıklama yok.
Bu sessizlik, ister istemez şu soruyu büyütüyor:
MAGİNDER kimin adına konuşuyor?
Merkez Çarşı meselesi bir mimari proje değildir.
Bu mesele esnafın kaderidir.
Mülkiyettir.
Geçimdir.
Yarın sabah kepenk açıp açamama meselesidir.
Esnaf “yerim ne olacak?” diye sorarken,
“Borçlanacak mıyım?” diye kaygılanırken,
“Bir daha toparlanabilir miyim?” diye düşünürken…
Bir STK çıkıp bu kaygıları yok sayamaz.
Yok sayıyorsa, temsil iddiasını da bırakmalıdır.
Sivil toplum kuruluşları iktidarın yedek lastiği değildir.
Sivil toplum, projelere alkış tutmaz.
Sivil toplum, “her şey çok güzel olacak” diyerek halkı susturmaz.
Tam tersine, rahatsız eder.
Soru sorar.
Gerekirse çatışır.
Bugün Malatya’da gördüğümüz tablo şudur:
Bazı STK’lar, sivil olmaktan çıkmış; siyasi ve bürokratik vitrinlere dönüşmüştür.
Herkes kendi mevkisinde ilerlemelidir.
STK başkanlığı ile siyasi kariyer aynı anda yürütülemez.
Yürütülürse ortaya çıkan şey; temsil değil, manipülasyondur.
Bu şehir artık şunu çok net söylüyor:
Bizi alkışla değil, doğruyla ikna edin.
Bizi sloganla değil, şeffaflıkla yönetin.
Ve en önemlisi…
Sivil toplumdan siyaset devşirmeye çalışmayın.
Çünkü suskunluk uzadıkça, şüphe büyür.
Şüphe büyüdükçe, güven çöker.
Ve güven çöktüğünde, geriye sadece hesap günü kalır.
ESNAF NEDİYOR..!
Biz enkazdan çıktık.
Sadece dükkânımızı değil, yılların emeğini, müşteri çevremizi, umudumuzu kaybettik.
Bugün hâlâ konteynerde, geçici yerde, borçla ayakta durmaya çalışıyoruz.
Ama birileri bizim adımıza konuşuyor.
Bizim adımıza destek açıklıyor.
Bizim adımıza “iyi olacak” diyor.
Kim sordu bize?
Merkez Çarşı denilen mesele bizim için proje değil.
Bizim için bu mesele evladın okul masrafıdır,
bankaya olan borçtur,
kapanan kepenktir.
“Yeriniz olacak” deniyor.
Kaç metrekare?
Hangi şartla?
Ne bedelle?
Bunları sorduğumuzda “sabredin” deniyor.
Ama sabır da bir yere kadar.
Biz depremde sabrı öğrendik, ama kör teslimiyeti değil.
Bir STK çıkıp “koşulsuz destek” veriyorsa, bilsin ki bu destek bizim desteğimiz değildir.
Bizim adımıza konuşan, önce gelip bizimle konuşacak.
Biz alkış istemiyoruz.
Biz vitrin istemiyoruz.
Biz netlik istiyoruz.
Ve şunu açık söylüyoruz:
Esnaf sustu sanılmasın.
Sadece doğru zamanı bekliyor.
Bu yazıdan sonra ne deneceğini biliyoruz.
“Zamanı mı?” denecek.
“Birlik olalım” denecek.
“Hizmet edenleri yıpratmayın” denecek.
Hayır.
Bu bir yıpratma değil.
Bu bir hesap sorma çağrısıdır.
Eleştiriye tahammülü olmayanlar, sivil toplumdan bahsetmesin.
Sorgulamayı düşmanlık sananlar, temsil iddiasında bulunmasın.
Kimseye hakaret edilmiyor.
Kimseye iftira atılmıyor.
Sadece şu sorular soruluyor:
– Bu destek neden koşulsuz?
– Esnafın kaygıları neden yok sayılıyor?
– STK’lar neden projelerin sözcüsü gibi davranıyor?
Eğer bu sorular rahatsız ediyorsa, sorun sorularda değil; cevapsızlıklardadır.
Bu şehir artık suskunlukla yönetilemez.
Bu şehir artık vitrin siyasetini yutmuyor.
Ve bu şehir, sivil toplumun siyasetin arka bahçesi olmasına razı değil.
Kim gerçekten Malatya için çalışıyorsa, bu yazılardan korkmaz.
Kim gerçekten temizse, şeffaflıktan kaçmaz.
Ama kim pozisyon kolluyorsa,
kim ilerideki hesaplarını bugünden kuruyorsa,
işte onu bu sorular rahatsız eder.
Bu yüzden tekrar ediyoruz:
Bu yazılar düşmanlık değil.
Bu yazılar uyarıdır.
Ve uyarılar dikkate alınmazsa,
yarın eleştiri değil, hesaplaşma konuşulur.