Son yıllarda eğitim alanında bize bir tercih özgürlüğü sunulduğu söyleniyor. Devlet okulları mı, özel okullar mı? Oysa mesele bir tercih değil; toplumun geleceğini kimlerin, hangi bedellerle şekillendirdiği meselesidir.
Özellikle Malatya gibi şehirlerde özel okullar, eğitim kurumundan çok birer ticari işletme gibi konumlanmış durumda. Billboardlardan sosyal medyaya, broşürlerden vitrin afişlerine kadar her yerde aynı mesaj: “Çocuğunuz bizimle kazanır.”
Peki gerçekten kazanan kim?
Eğitim mi Satılıyor, Umut mu?
Özel okullar, “birebir ilgi”, “butik eğitim”, “yabancı dil”, “akademik başarı” gibi süslü kavramlarla velilerin kaygılarını hedef alıyor. Reklam dili öyle ustaca kuruluyor ki, devlet okuluna giden çocuk sanki baştan kaybetmiş gibi bir algı yaratılıyor.
Oysa bu algı bilinçli olarak inşa ediliyor.
Malatya’da birçok özel okulun sunduğu eğitimin, nitelik açısından devlet okullarının çok üzerinde olmadığı herkesin bildiği bir gerçek. Buna rağmen istenen ücretler; asgari ücretle geçinen ailelerin yıllarca biriktirse ödeyemeyeceği rakamlara ulaşıyor. Servis, yemek, kitap, etüt, kıyafet derken eğitim bir anda borçlanma kalemine dönüşüyor.
Bu, eğitim değil; para tuzağıdır.
Maddi Yıkımın Yanında Manevi Tahribat
Özel okul baskısı yalnızca cüzdanları değil, ailelerin ruh sağlığını da yıpratıyor. Veliler, “çocuğum geri kalmasın” korkusuyla kredi çekiyor, borçlanıyor, sosyal hayatından vazgeçiyor. Çocuk ise daha ilkokul çağında “parası olan–olmayan” ayrımını öğreniyor.
Bu mu eğitim?
Bu mu eşitlik?
Bu mu sosyal adalet?
Devlet okullarında ise aynı sınıfta, aynı sırada toplumun her kesiminden çocuk yan yana oturur. Hayatı birlikte öğrenir, paylaşmayı öğrenir, eşitliği hisseder. Cumhuriyet’in eğitim felsefesi tam da budur.
En Büyük Sömürü: Öğretmenler
Özel okulların en karanlık yüzü ise reklamlarda hiç görünmeyen öğretmen gerçeğidir.
Malatya’da ve Türkiye genelinde birçok özel okulda öğretmenler:
Asgari ücrete mahkûm edilmekte,
Fazla mesaiye zorlanmakta,
Yaz tatilinde işsiz bırakılmakta,
Sözleşmelerle susturulmakta,
“Beğenmezsen kapı orada” tehdidiyle çalıştırılmaktadır.
Eğitimden söz eden ama eğitimi veren insanı değersizleştiren bir sistemden hayır gelir mi?
Öğretmeni yoksul olan bir okul, öğrencisine hangi değeri verebilir?
Devlet Okulları Bir Mecburiyet Değil, Bir Güvencedir
Devlet okulları kusursuz değildir, evet. Eksikleri vardır. Ama çözüm, bu okulları terk etmek değil; sahip çıkmaktır. Çözüm, kamusal eğitimi zayıflatmak değil; güçlendirmektir.
Çocuğumuzu:
Reklam panolarına,
Taksit planlarına,
Eğitim adı altındaki ticarete değil,
devletin güvencesine, öğretmenin onuruna, kamunun eşitliğine emanet etmeliyiz.
Bugün özel okulları sorgulamak, eğitime düşmanlık değildir. Tam tersine, eğitimi kurtarma çağrısıdır.
Unutmayalım:
Eğitim bir ayrıcalık değil, haktır.
Haklar satılmaz.
Satılan şey eğitim olamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
Eğitimde Tercih mi, Tuzak mı? Devlet Okulları mı, Özel Okullar mı?
22 Aralık 2025 00:32Yerelde İtibar, Ankara’da Satın Alınmaz
21 Aralık 2025 02:34Bir Mahalleden Fazlası: Boztepe’nin Sessiz Mirası
20 Aralık 2025 01:45Sessiz Dayanıklılık: Kriz Zamanlarında Kurumsal Sorumluluk
16 Aralık 2025 01:13“Malatya Bir Şehir Değil, Hafızadır”
15 Aralık 2025 02:05