M. Said Yalçın

Depremle Yıkıldık, Ahlaken de Mi?

M. Said Yalçın

6 Şubat sabahı Malatya sarsıldı, sokaklar sessizleşti, şehir göğe yükselen bir feryada büründü. O gün hepimiz aynı enkazın altındaydık; ayrımız gayrımız yoktu. “Birlik, beraberlik, dayanışma” dedik. Ama zaman geçti, toz kalktı, binalar yıkıldı ama kimlikler yeniden inşa edilemedi. Ne tuhaf bir kader: Depremin vurduğu bir şehirde, insanlar hâlâ birbirinin kuyusunu kazıyor.
Bugün Malatya’da basın ayağa kalkması gerekirken, ayaklar altında. Gazeteci kimliğini taşıyanlar köşe yazılarında birbirlerine ağız dolusu hakaret ediyor. Kim haklı, kim haksız; halk bilmiyor, bilmek de istemiyor artık. Çünkü güven kalmadı. Kalemler hakikatin peşinden koşacağına, kişisel intikamların aracı olmuş. Etik mi? Yok. Mesleki sorumluluk? Daha da yok.
Bir yanda kamuoyuna “Dürüst Gazetecilik” dersi verenler, öte yanda sessiz sedasız araç ve arazi yatırımı peşinde koşuyor. IBAN’lar dolaşıyor elden ele. “Destek olun” denilen mesajlar, kimi zaman iş insanlarına, kimi zaman kamu kurumlarına yöneltiliyor. Peki sonra? Aynı kişiler ekranlarda ciddiyet satıyor, halkın karşısına geçip “Ben bağımsız gazeteciyim” diyebiliyor. Bu nasıl bir çelişki?
Belediyelerin  daire başkanları ve basın müdürleri ise her seferinde “Biz her gazeteciye eşit mesafedeyiz” der. Lakin gerçek bu değil. Eşitlik lafta kalıyor. Bazı gazeteciler, makam odalarına serbest geçiş kartına sahip; kimileri ise telefonlarına bile geri dönüş alamıyor. Övgü düzenlere davet var, eleştirenlere ise kapılar kapalı. Kamu kurumlarının reklam pastası da hep aynı masada dönüyor. Oysa adalet, torpilsiz ve şeffaf davranmakla başlar.
Dahası, reklam bütçeleri adı altında verilen ödemelerde de aynı adaletsizlik sürüyor. Bir gazeteye binlerce lira aktarılırken, diğerine kuru bir “hayırlı işler” mesajı bile çok görülüyor. Ölçü ne? Okuyucu sayısı mı, içerik kalitesi mi, yoksa sadece yakınlık mı? Sorunca herkes “eşitiz” diyor, ama işin perde arkası farklı.. Belediyelerin reklam dağıtımı şeffaf değil, denetlenebilir değil, vicdani hiç değil. Bu da yerel basını ayakta tutan değil, bölüp zayıflatan bir sistem haline geliyor.
Basın İlan Kurumu, “sabır” diyor internet haber sitesi sahiplerine. Ama bu sabır neye karşı? Emeğe mi, adaletsizliğe mi, haksızlığa mı? Her gün bin bir çabayla haber yazan, sesini duyurmaya çalışan  gazeteciler, birkaç “isim” uğruna heba ediliyor. Kurumsal ciddiyet kaybolmuş. Denetim yok, etik yok, hesap soran yok.
Toplum mu? Ahali yorgun. Kafalar karışık, umutlar kırık. İnsanlar artık hangi gazeteciye güveneceğini, hangi habere inanacağını bilmiyor. Malatya’da hayat iyi gitmiyor. Ne sokak iyi, ne masa başı. Ne haber güvenilir, ne de söylem samimi.
Bu şehir yalnızca betonlarla değil, değerleriyle de yıkıldı. Ve ne yazık ki herkes hâlinden memnunmuş gibi davranıyor. En acısı da bu.
Şimdi soruyorum: Bu enkazdan kim çıkacak? Ve en önemlisi; dürüst kalan varsa, nereye kadar dayanabilecek?
 

Yazarın Diğer Yazıları