Erkan Akan

Sarık ve Cübbeden Rahatsız Olanların Karanlık Zihniyeti ve Sünnet-i Seniyyenin Sarsılmaz Şerefi

Erkan Akan

Sarık ve cübbe…
Âlemlere rahmet olan Nebî’nin (s.a.v.) mübarek başından ve omzundan süzülen iki nur…
Bir kıyafet değil; kimliğin, vakarın, teslimiyetin, izzetin ve kulluğun sembolü…

Asırlardır ilmin yolunu aydınlatmış;
tasavvufun nefsi terbiye eden çizgisine yön vermiş;
Müslüman toplumun hafızasına kazınmış iki mübarek işaret…

Bugün ne acıdır ki, sarık ve cübbenin şerefiyle değil, bunlardan rahatsız olanların karanlık ruh hâliyle meşgul olmak zorundayız.

Evet, bazıları bu kıyafetleri görünce huzursuz olur, içi sıkılır, nefesi daralır.
Bunun sebebi sarığın “bez” oluşu değil;
sarığın temsil ettiği nurdur.


---

Sarık: Başın Tacı, Aklın Secdesi

Sarık; başı yüceltmek için değil, başın sahibini unutmamak için sarılır.
O, aklın nefsin kölesi olmadığını; Allah’ın huzuruna eğildiğini gösteren semboldür.

Tasavvuf erbabı der ki:
“Sarık, kalbin dışarıdaki lisanıdır.”

Sarık takan kişi:
* Sözünde ciddiyet,
* Ahlakında vakar,
* Gözlerinde edep taşır.

Çünkü o, başındaki bezle değil, başındaki şuurlarla toplumun karşısına çıkar.

Psikoloji de aynı şeyi söyler:
Kıyafet, kişiye rolünü hatırlatır.
Sarık da Müslümana, “Sen sorumluluk taşıyorsun” der.

Bu yüzden sarığa düşmanlık edenler aslında sorumluluktan kaçmanın isyanını yaşıyorlardır.


---

Cübbe: Nefsin Zinciri, Vakarın Elbisesi

Cübbe, insanı süslemek için değil; insanı eğitmek için giyilir.
Nefsani arzuların taşkınlığını örter; kişiye ağırbaşlılık, denge ve vakur bir duruş kazandırır.

Osmanlı’da cübbe, ilmin izzetiydi.
Tarikatlarda nefsin terbiyesiydi.
Medresede edebin tecessüm etmiş hâliydi.

Bugün cübbeye düşman olanların ortak özelliği şudur:
“Ağırlık” taşıyamamak.
Cübbe, kişiyi olgunlaştırır. Olgunluğu sevmeyen, cübbeden kaçar.
Edep, üzerine ağır gelir.


---

Sarık ve Cübbeden Rahatsız Olanların Psikolojik ve Sosyolojik Analizi

Sarık ve cübbeden tiksinen, küçümseyen veya alay eden zihin…”
Aslında şu üç bozukluğu taşır:

1. Kimlik Kaybı ve Aidiyet Çöküşü

Kendi milletine yabancılaşan kişi, milletin sembollerine tahammül edemez.
Sarık, ona “Nereden geldin?” diye sorar.
Bu soru bazılarını rahatsız eder, çünkü köksüzlüğünü yüzüne vurur.

2. Aşağılık Kompleksi ve Batı Taklitçiliği

Batı’ya körü körüne hayran olan zihin, kendi medeniyetinin sembollerini “geri kalmışlık” olarak görür.
Oysa ilerilik kıyafette değil, kişiliktedir.

Sarığa düşman olanların çoğu, başına jöle sürüp modern göründüğünü sanan ama ruhu boşalmış insanlardır.

3. Manevî Körlük ve Gönül Pası

Kalbi kararan insan nurdan rahatsız olur.
Sarık nurdur.
Cübbe edep nurudur.
Bu nur, kirli gönüllere ağır gelir.

Bir hakikat vardır:
Nura tahammül edemeyen karanlığa dost olur.


---

Sarığa ve Cübbeye Düşman Olanlara En Keskin İkaz

Sarık ve cübbe, ümmetin izzetidir.
Bunlardan rahatsız olanlar bilmeden veya bilerek, aslında:
* Sünnete,
* Edebe,
* Ulema geleneğine,
* Ümmetin hafızasına,
* Peygamber mirasına
dil uzatmaktadır.

Sünnete düşmanlığın bahanesi olmaz.

Sarıkla alay eden aslında aklıyla alay etmektedir.
Cübbeden iğrenen aslında kendi kültüründen nefret etmektedir.
Bu düşmanlık, medeni görünme çabası değil; kimlik kaybının feryadıdır.

Sert bir şekilde ifade etmek gerekirse:
Sarığa tahammülsüzlük, kalpteki karanlığın dışa vurumudur.
Cübbeye kin, kişinin kendi özüne yabancılaşmasının ilanıdır.

Kişinin sarığı sevmemesi mümkündür ama
sarığı küçümsemesi, Müslüman kimliğini küçümsemektir.

Bunu da hiçbir izzet sahibi kabul etmez.


---

Tarih Boyunca Sarık ve Cübbenin Düşmanları Kimlerdi?

* Müslüman toplumları kültürsüzleştirmek isteyen dış güçler…
* Kendi medeniyetine düşman aydın görünümlü cahiller…
* “İlericilik” zannıyla kökünü kesmeye çalışan taklitçiler…
* Müslüman toplumun şahsiyetini zayıflatmak isteyenler…

Hepsinin ortak hedefi bellidir:
Sünneti itibarsızlaştırmak.

Çünkü bilirler ki bir toplum sünnetten koparsa:
* Kimliğini kaybeder,
* Maneviyattan uzaklaşır,
* Kendi öz değerlerini hafife alır.

Sarığa saldırmak aslında bir milletin ruhuna saldırmaktır.


---

Son Sözü Hakikat Söylesin

Sarık ve cübbe;
bir kimliğin, bir tarihin, bir edebin, bir sünnetin şerefidir.

Onlardan rahatsız olan rahatsız olsun.
Rahatsızlık, nurun suçu değildir.
Güneşten şikayet eden, güneşi söndüremez; kendi karanlığını büyütür.

Sarık bir ışıktır.
Cübbe bir vakar elbisesidir.

Bu iki nurdan rahatsız olanlar, aslında kendi karanlıklarından rahatsızdır.


Kaynakça

1. Buhârî, Libas, 63; Tirmizî, Edeb, 50.


2. İmam Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn – Âdâbü’s-Sünne bölümleri.


3. Said Nursî, Lem’alar – Sünnet-i Seniyye Risalesi.


4. İmam Rabbânî, Mektûbât, 1. Cilt.


5. Kuşeyrî, Risâle-i Küşeyriyye.


6. İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr.


7. Osmanlı Arşivleri – İlmiye Teşkilatı Kıyafet Kayıtları.


8. Abdülhakîm Arvâsî, Tasavvuf Notları.


9. Mehmed Zahid Kotku, Sohbetler.
 

Yazarın Diğer Yazıları