Editörün Seçtikleri

Başkalarının Acısıyla Kendini Aklayan Zihniyet: Şükrün Anlam Yitimi

Editörün Seçtikleri

Şükretmek… Ne güzel, ne kadar manevi ve ulvi derinliği olan bir eylem. Ancak son zamanlarda, bu 
yüce kavramın içini nasıl da boşalttığımızı, onu nasıl da bencil bir teselli aracına dönüştürdüğümüzü fark  etmeliyiz. Gerçekten sahip olduklarımızın değerini bildiğimiz için mi minnettarız, yoksa başkalarının acılarına bakıp "Oh be, biz yine iyiyiz" diyerek vicdanımızı mı rahatlatıyoruz?
İşte insanın en çirkin ve en yıpratıcı yanlarından biri tam da bu noktada kendini gösteriyor: Başkalarının kaybı, sefaleti ve hastalığı üzerinden kendimize pay biçmek.
Bir felaket olduğunda, komşu coğrafyalarda insanlar açlıkla mücadele ettiğinde veya bir yakınınız sevdiklerini kaybettiğinde, ilk tepkimiz genellikle aynı oluyor:  "Allah'ım sana şükürler olsun, en azından bizim başımıza gelmedi."

Bu nasıl bir şükür anlayışıdır? Başkasının gözyaşları bizim mutluluğumuzun ölçüsü olabilir mi? O zaman adalet nerede kalır, merhamet nerede? Bu zihniyet, insanoğlunun ulaştığı bencillik seviyesinin en acı göstergesidir.

Mutluluk Kulesini Enkaz Üzerine İnşa Etmek
Şükretmek, elinizdekinin değerini idrak etmek demektir.
Ancak biz, başkalarının düşüşünü görmeden kendimizi iyi hissedemez hale geldik. Adeta mutluluğumuzu, komşumuzun mutsuzluğu, bir başkasının yoksulluğu üzerinden inşa edilmiş bir kuleye benzettik. Ve o kule, maalesef insanlığımızı yitirdiğimiz bir enkaza dönüşüyor.
Kendi dertlerimizi hafifletmek, içimizi rahatlatmak için sürekli olarak bizden daha kötü durumda olanları izleyerek sahte bir teselli buluyoruz.
Bu durum, bizi kaçınılmaz bir ahlaki sorgulamaya itiyor: Eğer etrafımızda acı çeken, yoksul olan hiç kimse kalmasa, yine de elimizdekiler için içtenlikle mutlu olabilir, şükredebilir miyiz? 
Eğer cevabımız "hayır" ise, bu, şükür kavramının temelden yozlaştığını ve büyük bir ahlaki çöküşün eşiğinde olduğumuzu gösterir.
Gerçek Minnet ve Eylem Sorumluluğu
Gerçek şükür, asla bir kıyaslama sonucu doğmaz. O, başkalarının haline bakarak değil, kişinin kendi varoluşunun farkına varmasıyla yaşanır.
Gerçek şükür, başkasının acısını sadece bir "kıyas aracı" olarak görmek yerine, o acıyı hafifletmek için harekete geçme çabasıdır. Sahte bir rahatlama aramak yerine, gerçekten minnettar olmak ve bu minneti somut bir eyleme dönüştürmektir.
Ancak günümüzde yaygınlaşan bu çarpık zihniyet, başkalarının acılarında vicdanını avutuyor, kendini "iyi" hissetmek için onların kötü durumlarına adeta ihtiyaç duyuyor. 
Bu, korkunç bir çelişkidir.
Şükür, kibirle değil, tevazu ile yapılır. Başkalarının düşüşü üzerinden yükselmekle değil, elimizdeki imkânı, sevgiyi ve merhameti paylaşarak gerçek anlamını bulur.
Eğer bir gün, hiçbir acıya şahit olmadan da en içten dileklerimizle “Şükürler olsun” diyebilirsek, işte o zaman insanlığımızı yeniden hatırlamış, şükür kelimesinin manevi derinliğini tekrar kazanmış olacağız. 
Aksi takdirde, bu kelime, sadece bencilliğimizi gizleyen boş bir slogandan ibaret kalacaktır.
Vesselam ...

Başkalarının Acısıyla Kendini Aklayan Zihniyet: Şükrün Anlam Yitimi

CEBRAİL KANDEMİR

Yazarın Diğer Yazıları