Hangi kelimenin ucundan tutarsam tutayım hangi cümleden başlarsam başlayayım her tarafi acıya bulanarak bir yerlere batıyor.
Hani bazi insanların geceye sığmayan acıları vardır ya,
Hami gündüzleri bir sekilde atlatırsınız da ancak gecelere mahkum kalırsınız ya,
Hani bir cocugun elinden bir sekeri alırsınız da geriye kalanları o fırlatır ya, iste oyle bir şeydir 35 yila sığmayan bir hayat.
Babaniz yokturdur ki omuzunda ağlayasınız, ananiza söyleyemezsiniz ki üzülmesin diye,
Kendi kendinizi büyütür, kendinizi öldürürsünuz içinizde, ne varsa içinize gömersiniz kimse anlamasın diye,
Eger hikayenizi gözleriniz dolmadan anlatabiliyorsaniz iyileşmeniz uzun surmez.
Ve ben anladim ki ;
Daha iyiliesmeme cok var.
Bazen kimsesiz kalırsın, nazlanacak kimsen yokturdur,
Yüreğine hapsedersin yüzüne yansıyan ağarmış sakallarina degen acılarını,
Ve gecenin en derin vakitlerinde çalar en hüzünlü türküler.
Hayatımızin her aşaması bir imtihandır,
Lakin;
Bu sefer cok ağır geçecek gibi.
Bazen soruyorlar, nasılsın diye. Yutkunurak iyiyim dersin,
Ama bilirsin ki
Iyiyim dedigin meseleyi kendinle bile konuşamıyorsundur.
Bazen susmak da bir duadır dersin kendine ,
Çünkü,
Sessizliği bir tek Allah bilir.
Hayatınızın her sayfasinda umutlarımız hedefleriniz vardır koşa koşa gittiğimiz, nefes nefese kaldığımız bir ucundan tutup diger ucuna kadar hınca hınç koşuşturmaca ile abandığımız her gününe dirençle umutla yorulduğunuz hayat,
Bir bakarsiniz ki;
Koşmayı bırakmış bir haldesiniz ,
Ve
Artık yürüyemez hale gelir yüreğiniz.
En sevdiğiniz çay bile gecenin bir yarısında katran gibi gelir size.
En sevdiğiniz Eylül'den soğursunuz.
Nefret edersiniz bir portakaldan damlayan portakalın suyundan.
Umutla beklediğiniz pazar'ların size acı verdiğini anlarsınız.
Hayatınızdan çıkarttığınız rakamlar vardır.
Artik akşamın alaca karanlığını sevmiyorsunuzdur .
Sonbaharın kekremsi kokusuyla büyütürken içinizdeki acıları, soguk sonbaharın sokak lambalarının ışığında düşürürsünüz yollara.
Ve en derin sessizliğin icinde kaybolursunuz, bir sigaranın dumanina degen yılların silemediği yorgunluk yaslanır omuzlarınıza.
Yillara sığdıramadığın umutlarını kıyısız denizlere dökerek dilinizdeki duaları kefen gibi giyerek düşersiniz Yusuf'un kuyularına.
Ne aşk dergahlarinda ısıtacak ateşiniz kalmıştır geride ne de vuslatın çeyizi.
Sanki Saklımdan dökülecek sözlerimi bekliyormuş Azrail.,
Eskisi gibi degil yüreğim,
Bir mağlubiyetin eşiğinde bekliyor umutlarım
Dilimi susturuyor yüreğim daralıyor,
Bedenimi yoruyor,
Hic bir şeye hevesimi bırakmıyor.,
Sadece sessizliğe boguyor beni.
Hiç bir kuvvet yıkamazdı umutlarımı heveslerimi ,
Taki;
Azrail dayanınca kapıya.
Ve
Ben sessizce yürüdüm karanlığa.
Simdi bana sorsalar,
En kötü his nedir diye ?
Çığlık atacak kadar dolu olan yüreğimin
sessiz kalacak kadar çaresizliğidir derim.
Bu gece o kadar cok kelime dökülüyor ki yüreğimden bir ucu Van'a diger ucu Tekirdağ'a değiyor.
Simdi o kadar yorgunum ki,
Once yüreğimi şimdi dilimi susturdum,
Oysa ne de güzel anlatıyordum.
Simdi yazdıklarımı anlayabilirsiniz,
Ya yazmadıklarımı ya da yazamadıklarımı ve ya yazıp yazıp sildiklerimı.
Artik ne cümlelerimi tartacak teraziyi biliyorum ne de ben o kadar kelimeyi saçacak kadar cesarete sahibim.
Hayatınızı bir noktaya dikersininiz,
Hani yıllar öncesinde umutla neşeyle coşkuyla bir avuç toprağa ektiğiniz üç fidan vardır ya ve fidanın filizlenen dallarını,
Ve simdi
Yüreğimle Tutunduğum fidanların filizllerini ve yeşermesidir inceden inceye bir dua eşliğinde.
Ve
Bir gün sorarsanız bana.
Nasılsın diye ?
Eger hikayemi biliyorsanız ve gözlerim dolmadan anlatabiliyorsam size,
İyileşmem uzun surmez.
Ve ben anladim ki ;
Daha iyiliesmeme cok var......