Dönüşen Dünyada Ailenin Geleceği
Aile Alarm Veriyor: Dijitalleşme, Rol Kargaşası Ve Değer Erozyonu Raporlaştırıldı
Malatya Kent Konseyi öncülüğünde, Malatya Büyükşehir Belediyesi, İnönü Üniversitesi, Malatya Turgut Özal Üniversitesi, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü ile Toplum Destekli Polislik Büro Amirliği iş birliğiyle düzenlenen “Dönüşen Dünyada Ailenin Geleceği” çalıştayının sonuç raporu yayımlandı.
Raporda, teknolojinin aile içi rolleri nasıl dönüştürdüğünden çocukların artan karar alma gücüne, kadının çalışma yaşamındaki yükünden ebeveynlik krizlerine kadar birçok çarpıcı tespit yer aldı. Ayrıca aile içi iletişimden dijital medya okuryazarlığına, çocuk gelişimi desteklerinden finansal okuryazarlığa dek toplumu doğrudan ilgilendiren öneriler dikkat çekti.
Ailelerin çocuklarıyla olan bağlarında zayıflama, dijitalleşmenin etkisiyle yalnızlaşma, kadının artan yükü karşısında babalardan yeterli destek alınamaması, ebeveynlerin mükemmeliyet baskısıyla tükenmesi gibi sorunların çözümü için “ebeveyn okulları”, “evlilik rehberliği merkezleri” ve “aile saati uygulamaları” gibi somut adımlar önerildi.
Toplumsal Değişim Aileyi Dönüştürüyor
Sanayileşme, kentleşme, modernleşme ve küreselleşme gibi süreçler, Türkiye'de aile yapısında köklü değişimlere yol açmıştır. Geleneksel geniş aile modeli yerini çekirdek aile yapısına bırakmış; toplumsal roller dönüşmüştür. Eskiden evin geçimini sağlayan baba ve ev işleriyle ilgilenen annenin yerini, çalışan anne-babanın olduğu, rollerin paylaşıldığı bir aile yapısı almıştır. Eğitim seviyesinin yükselmesi ve çocuk sayısının azalmasıyla birlikte çocuklar, aile içi kararlarda daha fazla söz sahibi olmuş; çocuk merkezli bir aile anlayışı yaygınlaşmıştır. Bugünün çocukları, teknolojiyi ebeveynlerinden daha iyi kullanmakta; bilgiye hızla erişmekte ve kendi kararlarını alma konusunda bağımsızlaşmaktadır. Bu durum karşısında ebeveynler zaman zaman çaresiz ve etkisiz kalmakta, yönlendirici rollerini yitirmektedir.
Öneri: Yerel yönetimler ve eğitim kurumları iş birliğinde, anne babalara yönelik “dijital çağda ebeveynlik”, “çocukla sağlıklı sınır koyma” ve “aile içi iletişim güçlendirme” başlıklarında seminerler ve rehberlik programları düzenlenmelidir. Bu sayede ebeveynler, hem değişen çocuk profiline uyum sağlayabilir hem de rehberlik rollerini yeniden kazanabilirler.
Çocuk Bakımı Yalnızca Annelere Bırakılamaz
Günümüzde kadınlar, geçmişe kıyasla çok daha fazla oranda ve etkin biçimde çalışma hayatında yer almaktadır. Ancak toplumsal rollerdeki değişime rağmen çocuk bakımı ve eğitimi hâlâ büyük ölçüde annelerin omuzlarında kalmaktadır. Eşit sorumluluk paylaşımı sağlanmadığında, anneler hem iş hayatında hem evde tükenmişlik yaşayabilmektedir. Bu durum yalnızca kadınların değil, çocukların sağlıklı gelişiminin de önünde bir engel oluşturmaktadır.
Öneri: Aile içi rol paylaşımını eşitlemek için, toplumsal farkındalık oluşturacak kamu spotları ve medya kampanyaları hayata geçirilmeli; “babalar da bakım verir” temalı seminer ve atölyeler yaygınlaştırılmalıdır. Okullarda ve belediyelerde verilecek “ortak ebeveynlik” eğitimleriyle bu bilinç hem annelere hem babalara kazandırılmalıdır.
0–5 Yaş Aralığı: Çocuğun En Çok Anneye İhtiyaç Duyduğu Dönem
Çocuk gelişimi konusunda uzman bir bakıcı bulmak hem zor hem de maddi açıdan oldukça yüksektir. Oysa çocuğun en kritik gelişim dönemi olan 0–5 yaş arasında, en çok ihtiyaç duyduğu şey annesinin sevgi, ilgi ve desteğidir. Bu dönemde anneden uzak kalan çocuklar, fiziksel, ruhsal ve zihinsel gelişim açısından ciddi risklerle karşı karşıya kalmaktadır. Araştırmalar, anne ile yeterli bağ kuramayan çocuklarda sınır kişilik (borderline) ve antisosyal davranış sorunlarının daha sık görüldüğünü ortaya koymaktadır.
Çocuğun sağlıklı gelişimi için, özellikle bu yaş aralığında annelerin çocuklarının yanında olabilmesi sağlanmalıdır. Bu kapsamda, 0–5 yaşta çocuğu olan annelere yönelik:
Öneriler:
• Esnek çalışma modelleri,
• Yarı zamanlı kamu istihdamı,
• Ücretli izin uygulamaları
devreye alınmalı; hem anneler desteklenmeli hem de gelecek nesillerin sağlıklı yetişmesi güvence altına alınmalıdır.
Mükemmeliyetçilik Baskısı: Ebeveynler Tükeniyor
Eğitim seviyesinin yükselmesi ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, çocuk yetiştirme anlayışı da köklü biçimde değişmiştir. Anne babalar, çocuklarının her açıdan “en iyi” olması için büyük çaba harcamakta, tüm imkânlarını onlar için seferber etmektedir. Ancak tüm bu fedakârlığa rağmen birçok ebeveyn kendini yetersiz ve başarısız hissetmekte, bu da aile içi ilişkilerde tatminsizlik ve duygusal kopukluklara neden olmaktadır.
Bu durum “mükemmeliyetçi ebeveynlik sendromu” olarak tanımlanmakta ve hem ebeveynleri hem de çocukları yıpratmaktadır.
Öneriler:
• Belediyeler ve üniversiteler iş birliğiyle ebeveyn okulları açılmalı,
• Ailelere yönelik bireysel veya grup temelli psikolojik danışmanlık hizmetleri sunulmalı,
• Aile sosyoloğu ve aile psikoloğu desteği, sosyal hizmet merkezleri aracılığıyla yaygınlaştırılmalıdır.
Apartman ve Site Yaşamı
Günümüzde apartman ve site yaşamı hızla yaygınlaşmakta; ancak bu alanların çoğunda çocukların ve gençlerin sosyalleşeceği, oyun oynayıp spor yapacağı altyapılar yetersiz kalmakta. Aynı zamanda dış mekânların güvenli olmaması, ailelerin çocuklarını evde tutmalarına neden olmaktadır. Oysa çocukların sürekli evde kalması, onların fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimini olumsuz etkilemektedir.Bu durum, çocukların dış dünyadan uzaklaşmasına ve dijital ekranlara bağımlı hale gelmesine zemin hazırlamaktadır.
Öneriler:
• Yerel yönetimler; mahalle bazlı güvenlikli parklar, gençlik spor alanları ve sanat atölyeleri oluşturmalıdır.
• Bu alanların erişilebilirliği artırılmalı, ulaşım ve güvenlik koşulları iyileştirilmelidir.
• Mahalle bazlı çocuk sosyalleşme haritaları hazırlanarak dezavantajlı bölgelerde acil eylem planları devreye alınmalıdır.
Evlilikler Zorlaşıyor, Aileler Yıpranıyor
Modern kent yaşamında evlilik kurmak ve sağlıklı bir ilişki sürdürmek geçmişe göre çok daha zor hale gelmiştir. Eğitim, iş hayatının yoğunluğu, küreselleşmenin oluşturduğu baskılar ve tüketim odaklı yaşam tarzı, eşler arasındaki uyumu zorlaştırmakta; sorunlarla başa çıkmayı güçleştirmektedir. Bu süreçte iletişim bozuklukları, empati eksikliği ve duygusal kopukluklar aile içi bağları zayıflatmakta, boşanma oranlarını artırmaktadır.
Öneriler:
• Evlilik Okulu” Uygulaması Hayata Geçirilmeli. Evlilik öncesinde ve sonrasında danışmanlık hizmeti veren “evlilik okulları” kurulmalıdır. Bu okullar, psikolog, sosyolog, çocuk gelişim uzmanı ve sosyal hizmet uzmanlarından oluşan bir danışma kurulu tarafından yürütülmelidir.
• İletişim, empati, kriz yönetimi ve ortak değer oluşturma konularında eşlere rehberlik edilmelidir.
Aile Ekonomisi Bilinçle Yönetilmeli
Ailelerin mali dengelerini koruyabilmesi için gelir ve giderlerini planlı bir şekilde takip etmesi büyük önem taşımaktadır. Kira, kredi kartı ve taksit ödemeleri gibi sabit giderler, gelirlerle dengelenmeli; bütçe açıkları oluşuyorsa ya giderler azaltılmalı ya da ek gelir yolları düşünülmelidir.
Sağlam ekonomik temellere sahip aileler, sadece kendi refahlarını değil; aynı zamanda ülke ekonomisini de olumlu yönde etkiler. Çünkü sağlıklı aileler sağlıklı bireyler yetiştirir; bu bireyler hem üretime katkı sunar hem de bilinçli tüketici olurlar.
Bu noktada unutulmamalıdır ki aile ekonomisinin yönetimi sadece erkeklerin değil, kadınların da sorumluluğundadır. Hatta harcama ve tasarruf kararlarında kadınların belirleyici rolü çok daha fazladır.
Öneriler:
• Kadınlara Yönelik Finansal Okuryazarlık Eğitimleri Yaygınlaştırılmalı
• Belediyeler, halk eğitim merkezleri ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla kadınlara yönelik temel bütçe yönetimi, tasarruf bilinci ve gelir planlama eğitimleri düzenlenmelidir.
• Aile bütçesini birlikte yöneten anne-babalar desteklenmeli; kadınların finansal bağımsızlığı teşvik edilmelidir.
• Okullarda ebeveynlere yönelik “Aile Ekonomisi Atölyeleri” ile gelecek nesillerde de bu bilincin temelleri atılmalıdır.
Ailenin Değer Aktarımındaki Rolü
Aile, değerlerin nesilden nesile aktarılmasında en önemli kaynaktır. Bu değerler, milletimizin kültürel ve manevi özelliklerine uygun olarak belirlenmeli; sözle değil, davranışlarla ve örnek olarak öğretilmelidir. Karşılıksız sevgi ve saygı, sağlıklı değer aktarımının temel taşlarıdır.
Öneri: Aile içi iletişimde sevgi ve saygının pekiştirilmesi için düzenli olarak birlikte vakit geçirmek ve ortak değerler üzerinde sohbetler yapmak faydalı olacaktır. Ayrıca, ebeveynlerin kendi davranışlarıyla olumlu örnek olması önemlidir.
Medya İçeriklerinin Değer Aktarımına Etkisi ve Alınması Gereken Tedbirler
Gündüz kuşağı televizyon programları ve diziler ile sosyal medyada yer alan olumsuz ve uygunsuz içerikler, özellikle çocuklar ve gençler üzerinde toplumsal değerlerin sağlıklı aktarılmasını olumsuz etkiliyor. Bu durum göz önünde bulundurularak, ilgili kurumlar tarafından hızlı ve etkili tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Öneri: Medya içeriklerinin denetlenmesi ve çocuklar için uygun olmayan yayınların sınırlandırılması; ailelerin ve eğitim kurumlarının medya okuryazarlığı konusunda bilinçlendirilmesi, bu konuda alınacak önlemler arasında yer almalıdır.
Ailede Sevgi ve Otorite Dengesi ile Eğitimlerin Önemi
Aile ortamında sevgi ve otorite dengesi kurularak değerlerin sağlıklı şekilde aktarılması gerekir. Bunun için evlilik öncesi çiftlere, sevgi, değerler ve etkili iletişim konularında eğitimler verilmelidir.
Öneri: Evlilik öncesi eğitim programları yaygınlaştırılarak, çiftlerin sağlıklı iletişim kurma ve aile içi değerleri benimseme becerileri desteklenmelidir. Bu sayede güçlü ve sevgi dolu aile yapıları oluşturulabilir.
Dijitalleşme ve Aile İçi İletişimin Güçlendirilmesi
Dijitalleşme, aile içi diyaloğu azaltabilir; bu nedenle “Aile Saati Uygulaması” ile evde teknolojiden uzak, ortak iletişim saatleri teşvik edilmelidir. Ayrıca, dijital medya okuryazarlığı eğitimi ile aile bireylerinin dijital araçları bilinçli ve kontrollü kullanması sağlanmalıdır. Sosyal medya ile büyüyen çocuklar, sorgulama ve öğrenme yetilerini kaybedebilir; bu nedenle özellikle annelerin bu konuda daha bilinçli ve özverili olması önemlidir.
Öneri: Aileler haftalık “Aile Saati” belirleyerek birlikte kaliteli zaman geçirmeli, dijital medya okuryazarlığı konusunda seminerler ve eğitimler düzenlenmelidir. Ayrıca, annelere yönelik bilinçlendirme programları artırılabilir.
Aile İçi İletişim ve Boşanma Süreçlerinde Destek Hizmetleri
“Aile İçi İletişim Eğitimleri” kapsamında, yerel yönetimler ile üniversitelerin iş birliği yaparak toplumun farklı kesimlerine yönelik seminer, atölye çalışmaları ve eğitim programları düzenlemesi gerekmektedir. Ayrıca, boşanma süreçlerinin daha sağlıklı ilerlemesi ve aile bireylerinin bu süreci en az zararla atlatabilmesi için aile danışmanı sayısı artırılmalı ve bu hizmetler topluma yaygınlaştırılmalıdır.
Öneri: Yerel yönetimler, Baro ve üniversiteler ortak platformlar oluşturarak düzenli eğitimler gerçekleştirmeli; aile danışmanlığı hizmetleri kolay erişilebilir hale getirilerek boşanma sürecindeki ailelere psikolojik ve sosyal destek sağlanmalıdır
Bakmadan Geçme





